Bozuk Şarap
Arkadan gelen tartışma sesleri, zayıflamakta olan şöminenin belli belirsiz çıtırtısını boğuyordu. Kutlama için kiralanan ev, misafirlerini ağırlamaya hazırlanıyordu. Masada bir peynir tabağı, birkaç kraker ve bir şişe şarap vardı. Diğeri, peynirler hazırlanırken çoktan bitmişti.
Camın önündeki, birbirine bakan iki koltukta, birbirine bakmayan bir adam ve bir kadın oturuyordu. Birbirlerine, koltuklardan daha uzaktılar. Beklemekten sıkılan adam, kravatını gevşetip koltukta biraz daha yayılmıştı.
Son bir araba sesi beklenirken telefon çaldı.
— Nasıl gelmiyoruz abi, ne demek gelemiyoruz?
Telefonu açan pencereye yöneldi. Camı araladığında, görünmez bir beyazlığın her yeri kapladığını onayladı.
— Göz gözü görmüyor. Buraya gelmek kimin aklına geldiyse...
— Tamam, biz gelip sizi alalım ordan... Onlar evde bekler.
Onlar hazırlanırken, kadın ayağa kalkıp pencereye döndü. Sadece kar yağıyordu. Ne olabilir ki?
Adam, ağırlaşan havayı sezdi. Koltukta iyice kaykılırken yüzü daha da düştü. Sonunda sessizliği kadın bozdu.
— Yani bunu mu planladınız, dağda baş başa kalınca barışacak mıyız?
— Emin ol, bu havada bir adım bile atmaya niyetim yok. Kız çok korkmuş, üşümüşler. Şu şarabı çakıp çıkalım. Çok geçmeden döneriz zaten.
Üşümeme umuduyla, şaraptan paylarını içip çıktılar. Eve dolan soğuk, kadını ürpertti. Göz ucuyla onu gören adam önce ellerini ovuşturdu. Sonra, şaraptan sıcak basmamış gibi gidip ateşi harladı. Kadın şalına sarılırken o, maşayla ateş başında oyalanıyordu.
Sessizlik, her ikisini de bir şeyler yapmaya itiyordu ama yapılacak pek de bir şey yoktu. Konuşmak, ikisinin de ilk birkaç planından biri değildi. Kadın boş kadehine, sonra da masadaki boş şişeye baktı. Mutfağa yöneldi ama son şarap, çoktan dışarı çıkanların kanındaydı.
O geldiğinde, bu sefer adam daha detaylı bir aramaya çıktı. Dolapların içine baktı. Sonunda bir şişe daha şarap… Kendine bir kadeh doldurdu.
— Kendi doğum gününe de geç kaldı salak.
Bir tepki gelmeyince, bir kadeh de kadına doldurdu. Zarifçe elini salladı kadın.
— Ben almadım, merak etme. Evde buldum.
Bir kıvılcım uçuştu şömineden ama kadın ateşi tutuşturmadı. Boğazındaki yumruyu yuttu sadece. Adam bir kadehi daha yudumladı. İkinciyi doldurmadan, kadının gözlerinin içine dalıp gitti.
— Senin istediğin gibi olana kadar rahat vermeyeceksin, değil mi?
Kadehle uğraşmadı. Şişeyi dikip bitirdi.
— Şimdi mutlu musun?
— Değilim. Benim istediğim gibi olmasını istemiyorum. Yine bizim olmasını istediğim gibi olsun istiyorum. Ama sana bunu anlatmaya çalışmaktan o kadar yoruldum ki… Söylediğim hiçbir şeyi anlamak istememenden, söylemekten korktuklarından… Mutlu değilim.
— Bunu konuşabileceğimden fazla şarap içtim.
Düşmeden koluna adam girdi. Şöminenin karşısındaki koltuğa kadar zar zor yürüdüler. Yine eskisi gibi boynuna kafasını dayadı kadın. Uzun zaman sonra, yine huzurla mayıştılar yan yana.
Bir süre sonra, bir bağırışla gözlerini açtı adam.
— Uyan! Lütfen uyan!
Masanın başında yerde buldu kendini.
— Ben hepsini kustum ama sen burada bayılmışsın.
Kadın koluna girdi, tuvalete götürüp kusturmaya çalıştı. Odaya döndüklerinde ikisi de kendini biraz daha iyi hissediyordu.
— O şarap… Ne zamandır o dolapta acaba.
Şöminenin karşısındaki koltuğa oturdular.
Konuşulması gerekenler, son şarabın çıktığı gibi bir köşede kaldı. Belki de sonrakilerin orada bulması için.
Yorumlar
Yorum Gönder