Eksiksiz Malzeme
En ön safta birbirinden uzak üç adam duruyordu. Eskiden böyle değillerdi belki ama bugün, en yakın olmaları gereken anda bile birbirlerine bu kadar uzaktılar. Büyük olan tabuttan hiç ayrılmadı; cenaze arabasına yükleyene kadar hep yanındaydı. Ardından kendi de ön koltuğa oturdu. Diğerleri köşe kapmaca oynar gibi son görevlerini yerine getirdiler. Böylece biraz daha yaklaşmışlardı.
Bundan sonra kalacağı yere koymak da büyük olana düştü. Arabadan indirirken de babasını bırakmamıştı. Sırayla küreği aldılar. Bu oyunları oynamaya yıllarca o kadar alışmışlardı ki herkes bilmesine rağmen üç kardeşin yıllardır konuşmadığını kimse kanıtlayamazdı. Bu görevi de tamamladıktan sonra gelenleri ağırlamak için baba evine gittiler. Burada da her biri başka bir işle meşguldü. Büyük olan hocayı almaya gitti, ortanca gelenleri karşılayıp taziyeleri kabul etti, küçük olansa yemek ve çay servisiyle uğraştı. "Yine hizmet etmesi bana kaldı," diye düşündü. Evde herkes kendi köşesine çekilmişti. Sanki yıllardır konuşmayan üç kişi değil, yıllardır aynı oyunu oynayan üç oyuncuydular.
En yakınlar da gittikten sonra üç kardeş sessizce ayrılmaya karar verdi. Tam o anda tekrar kapı çaldı. Şık giyimli ve üçünün de daha önce hiç görmediği bir kadın, elinde büyük bir çantayla kapıda duruyordu. Kadın kapıda durduğunda, gözler kendiliğinden büyük olana döndü. Ailede sözü en çok geçen hâlâ oydu. O da kadını dikkatlice süzüp hatırlamaya çalıştı.
—Başınız sağ olsun. İçeri girebilir miyim?
Büyük olan eliyle “buyurun” anlamında bir işaret yaptı, kadın içeri girdi.
—Aileden olmayan kimse kalmadı sanırım. Babanız, herkes gidip siz kaldıktan sonra, yani en azından sizden kim kaldıysa emin olup içeri girmemi istemişti.
Küçük olan bu laflardan sonra kadını bir kez daha süzdü. "Bu kadın babama bakar mı ki?" diye içinden geçirdi. Herkesin aklındaki soruyu ortanca sordu.
—Sizi tanıyamadık, kusura bakmayın. Babamla tanışır mıydınız?
—Ben babanızın avukatıyım. Mirası konusundaki açıklamayı yapmamı rica etmişti. Hepinizin burada olmasına sevindim. Çünkü burada olmayan çocuklarını mirasın dışında bırakma konusunda oldukça net bir madde yazdık.
Çocuklar birbirine baktı. Belli ki babaları, onların cenazesi için bile bu kadar bir arada kalamayacağını düşünmüştü.
—Unutmadan... Şunu şimdilik buzdolabına koyabilir misiniz? İlerleyen süreçte ihtiyacımız olacak.
Avukat, çantanın içinden birkaç paket çıkarıp uzattı. Küçük olan alıp dolaba götürdü.
—Öncelikle tekrardan başınız sağ olsun. Babanızın ricası üzerine bu ziyareti şimdi yapmam gerekiyordu. Acınızın taze olduğunu biliyorum ama ona verdiğim sözü tutabilmek benim için kıymetli.
Büyük olan hepsi adına cevap verdi:
—Teşekkür ederiz ama neden bu kadar acelesi olduğunu anlayamadım. Sağlığında zaten bize malları paylaştırmıştı. Bilmediğimiz bir malı olduğunu sanmıyorum.
Avukat cevap vermeye hazırlanırken ortanca, yıllar sonra abisine ilk cümlesini ona hiç bakmadan kurdu:
—Adamın önünde arkasında dolanıp çöktüğün dükkânı elinden almayız, merak etme.
Küçük olan içten içe rahatladı. Bu kavganın bir tarafı olmasına gerek kalmayacaktı. Olaylar, o içine dahil olmadan patlamıştı ki sevinci kısa sürdü.
—Siz babamın evini bile bilmiyorsunuz. Her işini yıllardır ben gördüm. Bu, daha biraz önce mutfakta dolabın yerini bulamadı. Sanki evleri satıp size dükkân almadı.
Küçük olan, sert bir şekilde çarpan taştan sonra can havliyle cevap verdi:
—Babamın kendi elleriyle kurduğu, hazır müşterili olana sen çöktün. Biz yıllardır kendi ekmeğimizi kazanmaya çalışıyoruz.
Hızlı bir şekilde safını seçmişti.
—Babamların daha seni yapma arzusu bile yokken ben o dükkânda çıraktım. O müşterilerin hepsi zaten beni bilir. Kaç yıllık köftecide antin kuntin soslu köfte mi satacaktık sana uyup?
Ortanca tekrar lafa girdi. Avukat, kavgayı kesebileceği bir fırsat kolluyordu.
—Biz senin gibi tarife konmadığımız için kendi köftemizi yapıyoruz. Sanki biz çok meraklıyız, hazırı varken kendimiz uğraşmaya.
Büyük olan derin bir nefes aldı. Avukat, aradığı boşluğu sonunda bulmuştu.
—Beni dinlemenizi rica edeceğim. Çünkü bu kavganız boşuna. Vasiyeti okuduğumda her şey biraz daha net olacak ama biraz sabırlı olmanıza ihtiyacım var. Şimdi müsaadenizle...
Oturmakta olduğum ve şu anda içinde bulunduğunuz bu evi vakfa bırakıyorum. Onlar en iyi şekilde değerlendirecektir. Vasiyet koşullarında anlaşmaları durumunda, ilk kurduğum mahallemizdeki dükkânı büyük oğluma, çarşının içindeki dükkânı ortanca oğluma ve caddenin üzerindeki dükkânı küçük oğluma bırakıyorum. Aşağıda belirtilen koşulun sağlanmaması durumunda, bütün dükkânlar avukat hanım tarafından vekâleten satılacak; masraflar ve avukat hanımın hakkı düşüldükten sonra eşit olarak pay edilecektir.
—Ne eşit payı, ne satması?
Büyük olan, son cümlelerin devamını dinleyemedi.
—Ne oldu abi? Daha vasiyet bitmeden huysuzlanmaya başladın.
—Beyler, müsaade eder misiniz?
Sağlığımda hiç kimseyle paylaşmadığım köfte tarifim, vasiyetimin eki olan mühürlü zarfta bulunuyor. Size donuk bir şekilde köfte gönderdim. Hepinizin tatma hakkı var. Eğer benim tarifimi doğru şekilde bulabilirseniz, dükkânlar ilk yazıldığı şekliyle paylaşılacak. Tarifi bulamazsanız, avukat hanım hemen burada evrakı yok edecek ve dükkânlar satılarak paylaşılacak.
Bu öneri diğerlerine de mantıklı geldi. Hem eski dükkâna gitmeyeli, hatta önünden geçmeyeli yıllar olmuştu. Hemen kömürleri atıp mangalı yaktılar. Ateşin doğru zamanını beklerlerken, dükkânın önünden geçenler gördüklerine anlam veremedi. Yıllardır görüşmeyen üç kardeş, babaları öleli bir gün geçmeden bir arada dükkânı açmışlar, bir de köfte yapıyorlardı. Her birinin takıldığı farklı bir detayı vardı bu durumun.
Maşayla kömürleri karıştırdı büyük olan.
—Ateş hazır. Diziyorum köfteleri.
Küçük olanın aklına başka bir fikir geldi.
—Önce şu çiğ haline biraz bakalım. İçinde ne var ne yok belli olur.
Soğan, ekmek, toz biber kendini açıkça belli ediyordu. Karabiber ve kimyonda emin olamadılar.
—Bir de kelle eti.
diye ekledi ortanca. İki kardeş ona baktılar.
—Siz hiç babamla et almaya gitmediniz mi? Aşağıdaki mezbahadan tek tek seçip alırdı kelleleri.
Bunu kontrol etmelerinin bir imkânı yoktu ama bir malzeme daha açığa çıkmıştı.
—Başka bir fikri olan yoksa pişiriyorum.
Büyük olan daha fazla dayanamadı. Tek tek hafifçe ezip köfteleri dizmeye başladı. Ocakta babasını en çok izleyebilen o olduğundan, maşa tutuşu, köfteyi çevirişi bile aynıydı. Köfteler paylaşıldı. Üç kardeş büyük bir heyecanla tabaklarındaki köfteye baktı. Küçük olan iki taneyi sıcak sıcak mideye indirdi. O tadı çok özlemişti. Ortanca olan da bir taneyi ağzına attı.
—Karbonat var bunda. Ağzım bir acayip oldu.
Büyük olan itiraz etti.
—Babam karbonat kullanmaz ki. Köfte şişsin istemez, içi çiğ kalır.
Bir lokma da kendisi aldı.
—Bunda kimyon da var. Karabiber koymamış. Onu bana da söylemişti.
Hepsinin fark ettiği detay farklı olsa da aldığı tattan üçü de memnun değildi. Küçük olan son köfteyi yarıya bölüp ağzına attı.
—Bu köfte farklı. Babamın köftesi değil bu.
Büyük olan, tabağında kalan son köfteye bir daha baktı.
—Babam köfteyi böyle uzun uzun yapmaz ki. Pişmez der hep.
Gözler avukata döndü. Büyük olan yine kardeşleri adına konuştu.
—Avukat hanım. Bu köfte babamın köftesi değil.
Avukat gülümsedi.
—Bunu ne babanız ne de ben söyledik. Getirdiğim köfte babanızın değil. Sizin dediğiniz gibi, dükkânın başına siz geçtikten sonra bir daha hiç köfte yapmadı. Yine de tarifi bulmanız gerekiyor.
Büyük olan kendi bildiklerini sıraladı:
—Karbonat yok, köfteler hafif yuvarlak yapılacak. Pişirmeden önce elle yassılaştırılıp ayarına gelmiş mangala dizilecek. Öyle sürekli döndürülmeyecek. Piştikçe çevireceksin. Maşayla da köfteyi sıkmayacaksın.
Küçük olan yeni bir şey katmadı ama bildiklerini hatırlattı:
—Kimyon ve karabiber yok. Kesinlikle yok.
Ortanca olan bunu hâlâ kabul edemedi.
—En azından kimyon olmalı. Ben yıllardır böyle yapıyorum.
Büyük olan tekrar söze girdi.
—Yediğimiz babamın köftesi değil, anladın değil mi? Başka ne biliyorsun, babamdan ne gördün?
—Kelle eti, soğan, ekmek ve baharat dışında yumurta, yağ falan konmaz. Bütün malzemeler de iyi karışsın diye beraber kıyma makinesinden geçirilir. Sonra fazla yoğrulmaz, tanelemeye geçilir. Bu kadar. Bildiklerimizin hepsi bu kadar.
Gözler, umudu yitirmeden önce son kez avukata döndü. Avukat, bir süre kardeşlerin herhangi bir şey söyleyip söylemeyeceklerini bekledi.
—Hepsini saydığınıza emin misiniz? Yanlış ya da eksik varsa vasiyetin koşulları gayet net diye düşünüyorum. Eminseniz sonraki aşamaya geçelim. Ateşi de söndürmeyin.
Üçü de kendi içine döndü. Başka ne olabilirdi ki? Birden küçük olan haykırdı:
—Tuz. Tuz var içinde.
Avukat, mühürlü zarfı açıp tarifi tek tek kontrol etti.
—Yapılış yöntemi de dâhil olmak üzere bütün adımlar doğru. Müsaadenizle şimdi vasiyetin son kısmını okuyorum.
Size böyle bir oyun oynamak zorunda kaldığım için üzgünüm. Ailem bir arada olmadıkça bir daha köfte yapmak hiç içimden gelmedi. Bir kez daha tatma imkânınız olmasa bir arada bunu yapmayacağınızı biliyorum. Ama her birinizin bir araya geldiğinde köfteyi ortaya çıkaracak bütün sırları bildiğinizi de biliyorum. Yıllardır o yavan köftelerinize o yüzden hiç yorum yapmadım. Size başkasının köftelerini gönderdim ama bunu okuduğunuza göre, artık bütün tarifi bildiğinize göre istediğiniz zaman yapabilirsiniz. Malzemeler eksiksiz bir arada olunca köfte lezzetli olur. Bu da size son nasihatim.
Avukat cümleleri bitirdiğinde bir sessizlik çöktü. Uzun sessizliği avukat bozdu.
—Ateşi söndürebilirsiniz.
Küçük olan paltosunu giydi.
—İşlemler için bana ulaşırsınız değil mi, avukat hanım? İyi akşamlar.
Ortamın ağırlığını en çok o hissediyordu. Ortanca montunu koluna aldı. Yüzüne bakınca ona ihtiyacı olmadığı belli oluyordu. Avukatın elini sıktı.
—Teşekkür ederiz.
Büyük olan ocağı temizlerken avukat ayrıldı. Tarif tastamam olsa da bir şeyler eksikti.
Yorumlar
Yorum Gönder